Muhammed 4 meal notları

Muhammed 4 meal notları

Kur’an çalışan bir arkadaşımız bana Muhammed Suresi 4. Ayet üzerinde yaptığı bir inceleme notunu maille iletti. Öncelikle onun notlarını sizlerle “misafir yazılar” kısmında paylaşıp ardından benim tuttuğum notları sizlerle paylaşacağım.

Akadaşımızın notları:

Öncelikle Regabet رَقَبَةٍ kelimesi Kuranı kerimin her yerinde boyunduruk Altındakiler(esirler)için kullanılmaktadır. Buradaki durum Türkçe’de kullanılan “kelepçe vurmak” ile benzer bir anlam taşır… Ayette kesmek kelimesi asla geçmemektedir. Ayrıca hem boyunlarını vurun öldürün deyip sonra da fidye ile salıverin demek kadar saçma bir cümle olamaz.. Adamı öldürdüysen nasıl fidye ile serbest bırakacaksın !!  Mevcut meallerdeki emire göre savaşta olay şöyle gerçekleşmelidir; Müslüman olan asker kılıcını illa ki karşıdaki adamın boynuna denk getirmek zorunda.. Bacağına saplaması , koluna saplaması , karnına saplaması yasak. İllaki boynunu vuracak (kesecek) Komediye bakar mısınız… Ama karşıdaki adamın eli armut toplamıyor onda da kılıç var ,ve çatır çutur seni kesmek için kılıcını savuruyor..ee nasıl onun boynuna denk getireceksin kılıcı o hengamede !!! Bu tam bir saçmalık !! Boyun kesmek için diğer alternatif ise esir almak ve kafasını kesmektir..Eee ama esirleri Öldürmek te yasak!! nasıl olacak Bu iş ???? Bu da saçmalık…

BELED / 13 فَكُّ رَقَبَةٍ

O geçit, bir boyunduruğu çözmek,

Boyunduruk Vurmak -Kelepçe Vurmak gibidir.

DOĞRU MEAL ŞÖYLE OLMALIDIR ;

Fidye ödemeye razı olana kadar savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarına vurduğunuz boyunduruklar kalın olsa bile onları sımsıkı bağlayın ; Ve eğer Allah dileseydi, elbette onlara karşı zafer kazanırdı, fakat bu bazınızı bazınızla denemek içindir Ve Allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla boşa çıkmayacaktır MUHAMMED 4

Notların sonu.


BENİM ÇALIŞMA NOTLARIM ve bir değerlendirme.

Harb kavramına “(silahlı) savaş” anlamı verilmiş ve tüm meallerde kurgu bunun üzerine yapılmış. Sevgili arkadaşımız da ayeti incelerken meallerin etkisinde kalarak ( bu bir suçlama değil; ben de çok kez bunu yaptım, hala fark etmeden yapabiliyorum) orada silahlı savaş yapıldığı zannı üzerinden bir inceleme gerçekleştirmiş.

Öncelikle “harb” kelimesi Kuran’da “silahlı savaş” anlamında kullanılmıyor. 11 kez kullanılan HRB kökü, 4 kez “el-mihrab” olarak geçiyor.  (Mihraba genellikle mabed anlamı verilmiş kastedilen ibadethane olduğu için bu da yanlış meal) 3 kez belirlilik takısı olmadan geçiyor, geri kalanlar da belirlilik takısı ile “el-harb” şeklinde geçiyor.

2:279’da Allah ve resulü tarafından açılan harbden bahsedilir ki bu silahlı meydan savaşı değil.

5:33’de bu sefer  Allah ve resulü ile harb edenlerden bahsedilir ki bunun da meydan savaşı olmadığı aşikar.

9:107 ‘de zarar vermek, tefrika sokmak, gerçeğin üstünü örtmek ve Allah ve resulü ile harb edeni gözetlemek için mescit ediniyorlar.  Burada da bir meydan savaşı kastı yok.

Diğer içerisinde tüm HRB geçen ayetlere baktığımda da “meydan savaşı” anlamına gelecek bir kullanım tespit edemedim. Öte yandan “kıtal” ve “cihad” kavramlarına da savaş anlamı veriliyor meallerde. HRB kökünden gelen mihrab da bir başka delil. Mihrab’ın fonksiyonu ile eğer harb meydan savaşı demek ise kök anlam uyuşmuyor.

Tabi bu noktada şöyle bir itiraz gelebilir: “Harb herkesin bildiği “savaş” demektir. Bu yeri gelir mecazen mücadele etmek anlamında olur, yeri gelir kalkanla kılıçla meydanda vuruşmak anlamında olur”

Ben, yöntem olarak öncelikle Kuran’da kavramın hangi bağlamlarda nasıl kullanıldığına bakıyorum. Sözlüklerde bazı anlamlar çok sonra eklenmiş olabiliyor. Fakat yukarıdaki olası itirazı da hatırda tutarak ilerleyelim.

Öncelikle sureyi genel olarak okuyunca, konu bağlamlarında “savaş” yok. Sadece 4. Surede birden bire “boyunlarını kılıçtan geçirin” diyecek kadar meydan savaşı konusuna girmiyor olsa gerek.

Fe iza lekitumullezine keferu: Örtücüler ile karşılaştığınız zaman (savaşta diye bir ifade yok, bu karşılaşma teorik düzeyde bile olabilir)

Ayetteki karşılaşma anlamına gelen ve kökü LKY olan fiil hakkında yazmıyorum, yazı çok uzar, fakat bu fiil iki ordunun meydanda karşılaşması anlamında değil.  Musa kıssasında asanın yete atılması olarak meallenen konuda da bu kök fiil geçiyor.

fe darbe el-rikabe:  Kastedilen rikabe’ye vurun.
Bir kere “el-rikab” kavramına geçtiği öteki ayetlerde “köle” demişler. (bkz 2:177)  Bu ayette de “köleleri vurun” demeleri gerekirdi.
Edip Yüksel “Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınzda kontrol merkezlerini vurun.”demiş. Bir kere ayetin başına “savaş” kelimesini eklemek tamamen bir yorumdur, ayette en azından bu kısma kadar savaş kelimesi yok. 2:177’de köle diyen Edip, birebir aynı olan bu kavrama “kontrol merkezi” diye zorlama bir yorum katmış; çünkü o da elinde kılıç savaş meydanında.
9:60’’da el-rikabe ayette sayılan diğer grupla birlikte sadaka verilecekler içerisinde anılıyor. (Tabi buradaki sadaka para vermek değil ama konu konuyu açıyor, bu konuya girmeyeceğim)
Ayetteki cümle aslında tam olarak şöyle:
Fe iza lekitumullezine keferu fe darbe el-rikabe, hatta iza eshantumuhum
Gerçeğin üzerini örtenler ile karşılaştığınız zaman el-rikabe’ye ağır basıncaya kadar vurun.Burada “darabe” vurun mecazen diyerek topu taca atacak değilim. Kuran’da darabe bir şeye elimizle veya bir nesne ile şiddetli güç uygulamak anlamında kullanılmaz. Bu da ayrı bir yazı konusu. Şimdilik vurun diye bırakmakta sakınca görmüyorum.
Gerçeğin üzerini örtenler içerisinde (veya her bir gerçeği örtenin kendi iç dünyasında) bir el-rikabe var. Bizim buna müdahale etmemiz (harb edip vurmamız)  lazım ki hakikat ortaya çıksın, hakikat ağır bassın. El-rikabe’ye şimdilik “boynu bağlı” diyebiliriz. Bir kölelik durumu ama örtücülüğün esiri olmak dolayısı ile kölelik.
Muhammed 1’den başlayarak 10 ayet okuyun, konu inkarcıların ıslahı ile ilgili.
Mevzu savaş meydanı sanıldığı için devamındaki “şuddul vesak” ifadesine “sıkıca bağlayın/esir alın” demişler, fidye vesaire konu yine savaş mantığı ile ilerliyor. Bu vesak diye geçen kavram misak ile aynı kökten, söz vermek ile ilgili. Şuddul, şiddet kökünden, sıkıca diye bir anlamı yok. Hayal gücü kavramlara takla attırıyor. Şiddetli bir söz alın gibi bir anlam olsa gerek. Fidye kavramı da yanlış anlaşılan kavramlardan. Savaş esirlerine karşılık ödenen para değil. Ayetteki evzareha kavramı olmuş “ağırlıklarını/silah aletlerini” bırakıncaya kadar. Benim mealimle (geçici) edindikleri yanlış inançlarını bırakıncaya kadar demek. En sonda da KTL kavramı en uyan kavram olmuş, e savaş var ya birileri mutlaka ölecek. Bu da katledilmek, öldürülmek anlamında değil o da başka bir yazı konusu.
Benim bu yazıda amacım Muhammed 4’ün tam anlamına ulaşmak değil, o sebeple her kavramı uzun uzun incelemedim. Bu kavramların öyle olmadıklarını biliyorum ama makale olarak yazıya dökerken, mümkün mertebe mantık boşluğu bırakmadan delilli şekilde tüm argümanları ortaya koymak gerek.

Ayet,  gerçeğin üzerini örtenler ve bunların içerisindeki bir özellik/veya bir grup ile onları ıslah etmek adına verilecek uğraşları anlatıyor. Ayette geçen hiç bir kavram ve ayetin bağlamı  burada bir meydan savaşı olduğu zannını desteklemiyor.

Toparlayacak olursam, “misafir yazılar” kısmında yayınladığım yazıya cevaben bir yazı yazmanın sebebi şu:
Arkadaşımız kısa bir yazı ile bulgularını sunmuş. Bu vesile ile ben de nasıl bir yöntem izlediğimi tekrar göstermek istedim. Yazının hedefi Muhammed 4’e ilişkin bütünsel bir anlama ulaşmak değil. Bu sebeple boşluklar olduğunun farkındayım ama bakılması gereken yerleri gösterdim.

Yöntemim: (Kuran’da yazan acele etmemek, düşüne düşüne delil üzere, çelişkisizlik, muhkem müteşabih, mesani vb. yöntem uyarılarını da işin içine katarak)
1-    Önce odaklandığım bir mesele bir konu oluyor. Örneğin Muhammed 4’te harb ne demek, savaştan ı bahsediyor, ayet ne diyor?
2-    Ayeti bağlamı ile birlikte değişik meallerden okuyorum, mealleri “tıpkı arkadaşımızın yaptığı gibi” mantık süzgecinden geçiriyorum, genel bir fikir ediniyorum.
3-    Daha sonra odaklanacağım ayetteki kritik kavramları çıkarıyorum.
4-    Her bir kavramı tek tek kelime kökü, hangi formlarda kullanıldığı , kavramların geçtiği ayet bağlamları ile birlikte inceliyorum.
5-    Çıkarımlarımı yapıyorum, sonuçları tüm ayetlerde test ediyorum.
6-    Kritik noktalarda gramer yapılarına da ayrıca odaklanıyorum.
7-    Daha kritik durumlarda harekesiz, noktalamasız orijinal el-kitab yazımlarına bakıyorum.
8-    Mutmain olacağım tutarlı sonuçlara ulaşana kadar bu devam ediyot. Bilgisayarımda bir çok henüz bitmemiş kavram çalışması dosyası mevcut.
9-    Tutarlı bir sonuca ulaştıysam bu sefer, diğer Kuran alışırlarına sunmak üzere makaleleştiriyorum.

11 thoughts on “Muhammed 4 meal notları

  1. حَتّٰٓى اِذَٓا اَثْخَنْتُمُوهُمْ o boyunduruklar kalın ağır..vs olsalar bile…

  2. Tutsak almak ancak üstün geldikten sonradır. Okurunuz ayeti yanlış anlamış. Kesin üstün gelene dek herkes öldürülür. bkz. 8:67 Ayrıca Eski Ahit’in 1.Samuel 15 bölümünde bu yasaya uymadığı için Yahudilerin kralı kınanıyor (tabi ki kitap orijinal olmadığı için mesaja bazı parazitler karışmış olabilir).

    2:279’da (79 yazmışsınız) kafirler açıyor savaşı, Allah/resulü değil.

    Bağlamda savaş yok demişsiniz. 47:20’de ölüm korkusu var. Bu her neyse öldürülme olasılığı olan bir şey. 47:35’te selamın yokluğundan söz ediyor. Bu her neyse selam durumu değil. Demek ki savaş da bu surenin kapsamında, sokak çatışması da. Bunları dışarıda bırakmak için bir dayanağınız yok.

    “Rikab”ı bilmiyorum ama bunlar hatalarınız.

    Şunlar da bu yorumu doğrulayabilmek için öncelikle yanıtlamamız gereken sorular:

    Islah edilebilecek durumda olan insanlar neden fidyeyle bırakılıyor? Kuran’ın neresinde fidye “şiddetli söz” anlamına geliyor? Örneğin 5:89’da zaten sözünü bozmuş kişi için fidye buyuruluyor. Ayrıca yanlış inançlarını bıraktırıncaya dek onlara kendinizi dinletmeniz gerek. Bunu onları alıkoymadan nasıl yapacaksınız? Adam çoktan örtücü olmuş, yani dinlemiş de örtmüş. Mesajı bilmiyor değil. Adamı alıkoyduğunuz anda zaten bu “selam” durumundan çıkar, bir savaş olur. Benzer bir durum 9:5-6’da var, o da mı savaş değil? Ayrıca konu ıslahsa imanı zayıf olanlardaki ölüm korkusu nereden çıkıyor?

    1. Bu yazıda, “notlarını sosyal medyada heba ederek değil de nispeten daha kalıcı bir ortama yazarak sunan” bir Kuran çalışırına destek olmak esas amacım. Öte yandan bu vesile ile nasıl bir yöntem ile çalıştığımı sunmak istedim. Önceliklerim arasında olmadığı için ayeti çok kapsamlı analiz edip nihai bir sonuca ulaşmadım. Sadece ilk tespitlerimi paylaştım.

      Ancak; “Fe-iżâ lakîtumu-lleżîne keferû” ifadesini TAMAMEN MEYDAN SAVAŞI durumuna mealler hasretmiş ve “boyunlarını vurun” gibi bir anlamı zorlamışlar. Örtücülerle fikri alanda karşılaşınca nasıl boyunlarını vuracaksınız? Bir dernek kurdunuz ve hukuki mücadele yapıyorsunuz nasıl boyunlarını vuracaksınız?

      47:20: Adam gelir derslere katılır, nüzul sırası ile okuyalım diye ortalığı karıştırır; tamam o sıra ile okuyalım dersiniz ama haftaya ilk kendi gelmez. Bunu da kapsar. Meydan savaşını da kapsaması durumu, Muhammed 4’te meydan savaşından bahsedildiği anlamına gelmez.

      Daha iyi ifade edebilirdim. Zamanı gelince inş.

      1. Fikir ortamını varsayıyorsunuz. Varsayımınızla çelişen ayetleri gösterdim. Fikir ortamı “güzellikle ayrıl”, “sana düşen çağırmaktır”, “kötü sözlerine aldırma” gibi ifadeleri içeren surelerde var belli. Burada da o ortamın olduğunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Tevbe’de de mi fikir ortamı var mesela? Kafirun’da tartışma sürüyor mu, yoksa bitmiş mi mesela, “tamam sizin örtücü olduğunuz anlaşıldı, tartışma burada biter, artık bizi rahat bırakın” mı diyor?

        1. Parantez içerisinde “savaşta” demişler. Harb kelimesine “savaş” anlamı verdikleri için tüm kelimeleri zorlayarak savaş sahnesine çekmişler. Bu ayetin meydan savaşı olup olmaması ile derdi yok. kafirler ile legitüm olduğunuz zaman şunları şunları şunları yapın…..Ayetin kapsamında legitüm durumunu sadece savaş meydanı olarak anlayacaksak kesin delillerinizi öğrenmek isterim. İşe “harb” ile “zekeriyyanın mihrabda halkına vahyetmesi”nden başlayabilirsiniz. Sonra da M4 ayetinde geçen tüm kavramları tek tek ne anlama geldiklerine bakın. Ben ayete ilişkin kesin sonuçlarımı çıkarmasım sadece “la” dedim. Bu “la” iel neden meallerin doğru olmadığını gösterdim.

  3. 2:79’da Allah ve resulü tarafından açılan harbden bahsedilir ki bu silahlı meydan savaşı değil.

    ufak bir hata olmuş 2.279 olacak hocam

  4. oradaki kalıp türkçedeki “kelepçe vurmak” ile aynı..”boyunduruk vurmak”.. boyunduruk vurup esir aldıklarınzın boyundurukları ağır ya da kalın olsa bile حَتّٰٓى اِذَٓا اَثْخَنْتُمُوهُمْ ,onları sıkıca bağlayın فَشُدُّوا الْوَثَاقَۙ (“boyunduruklara güvenmeyin “)..taa ki fidye verinceye kadar. boyunlarını vurun , kafasını kesin..vs değil..

  5. حَتّٰى تَضَعَ الْحَرْبُ اَوْزَارَهَاۚۛ savaştaki erzakları bitene kadar buna devam edin diyor..yani esir aldıklarınız var bir de esir alamayıp savaştıklarınız var….esir alamadıklarınızın savaş için yanlarında getirdikleri erzakları yiyecek içecekleri..vs var… diyor ki esir aldıklarınızı kullanarak esir alamadığınız diğerlerinden erzakları bitene kadar fidye isteyin…yani böylelikle savaşabilecek durumda olanlarını da zayıflatmış oluyorsunuz..bir süre sonra erzakları tükeneceği için aç ve çaresiz kalacaklar…yani bir savaş taktiği veriyor ayet…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


*