Müteşabih ayetleri anlayamaz mıyız?

Müteşabih ayetleri anlayamaz mıyız?

Konu ile ilgili çok uzun ve detaylı bir yazı yazdım ama sonra sadeleştirip ulaştığım sonucun temel gerekçelerini sunarak, daha sade bir şekilde sunmaya  karar verdim. (Benim bulgularımı kendi bulgularınız ile birlikte siz de çalışın, fikir alışverişinde bulunalım.)

3:7 Ayetinin yaygın/kabul edilmiş meali

Sana kitabı indiren O’dur. Onun (Kur’an) bir kısım âyetlerimuhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır, diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar. (Diyanet İşleri-Kuran Yolu Meali)

Bu MEALİ okuduğumuzda mealden şunu anlıyoruz: Ayetlerin bir kısmı muhkem, bir kısmı müteşabih. Kuran’dan kendi arzularına göre anlam çıkarmak isteyenler müteşabih olanının peşinden giderler.

Konu ile ilgili İslam Tarihindeki tartışmalar İslam Ansiklopedisi’nde özetlenmiş. Dileyenler linkten okuyabilirler. LİNK


Konuya bir örnek üzerinden giriş yapalım:

35:22 Dirilerle ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine duyurur. Sen KABİRDEKİLERE duyuracak değilsin.

Bu ayet genel kabul görmüş olan “muhkem-müteşabih” anlayışına göre muhkem midir, müteşabih midir? Maalesef böyle bir liste yok. Peki o zaman 3:7 ayetindeki ciddi uyarıyı nasıl hayata geçireceğiz? Bu işin bir yönü.

Esas yönüne geçelim:

35:22’nin Diyanet tefsiri şöyle:  22. âyetin son cümlesinde, getirilen bütün kanıtları görmezden gelen ve inatla inkârcılığını sürdürenler kabirlerdekilere yani ölülere benzetilmiştir (İbn Atıyye, IV, 436). Bu benzetmedeki maksat, inkârcıların Resûlullah’ın bildirdiklerine kulaklarını tamamen tıkamış olduklarını belirtmek olabileceği gibi, o ne yaparsa yapsın onların iz‘anını harekete geçiremeyeceğini bildirmek olabilir (Râzî, XXVI, 18).

Sanırım bu ayeti algıları açık bir şekilde okuyan herkes benzeşmeli (müteşabih)  bir anlatım kullanıldığını kabul eder. O halde eğer mealdeki “bazı ayetler muhkem bazı ayetler müteşabih” ifadesini doğru sayar isek, bu ayet “müteşabih ayet” sınıfında mıdır diyeceğiz? O halde yine meale göre te’vilini yalnız Allah bilir diyeceğiz. Fakat hiç de öyle yapılmıyor. Ayet için ne muhkem denilmiş ne de müteşabih; ama çok güzel tefsiri de yapılmış. Tefsirini okumasa da mealden dahi okuyan birisi kastın ne olduğunu anlıyor.

Şimdi başka bir ayet yazacağım, ve mealin yanlış olduğunu 35:22 ayetine dayanarak iddia edeceğim. O zaman işler karışmaya başlayacak.

2:132 İbrahim de oğullarına şunu vasiyet etti, Yakub da: “Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçmiştir. O halde ancak müslümanlar olarak ölün.”

Meallerin istisnasız tamamında “müslümanlar olarak ölün” veya benzer ifadeler göreceksiniz. Oysa, 35:22’ye göre “Müslümanlar olarak ölün” demesi olanaksız.

Orijinal ifade şöyle: “felâ temûtunne illâ veentum muslimûn”

Birebir çeviri şu şekilde:  Öyle ise ölmeyin İLLA  ve siz muslimun iken.

İşte muhkem-müteşabih meselesinin önemi burada ortaya çıkıyor.

35:22’de “müteşabih” bir anlatım var dedik değil mi? Peki nerede muhkemlik? Ayetin içerisinde “ibadet, haram helal” gibi bir konu olmadığı için muhkem sınıfına koymuyoruz, 3:7 ‘e verilen meal doğrultusunda müteşabih dememiz lazım ona da  dilimiz varmıyor; ayeti okuyor geçiyoruz.

Şimdi tam müteşabihin peşinden gitme zamanı!

35:22’de bize benzeşmeli bir anlatımla işitmek, diri, kabir ve MEVT kavramlarının tanımı yapılıyor. Eğer bu ayette MEVT’in “hakikate karşı ölü olanlar” olduğunu kavradı isek (muhkem anlamı ortaya çıkarı isek) ; bunu neden 2:132’deki MEVT kavramına uygulamayalım?

2:132’de “öyleyse MEVT olmayın” diyor biz “ölün” diye mealliyoruz. Tabi ki “ölmeyin/MEVT OLMAYIN” diyecek; çünkü bize 35:22’de kavramı tanımladı, artık biliyor olmamız lazım.

Öyle ise ölmeyin/mevt olmayın İLLA ve siz muslimun iken.

Meallerde “son nefesinizi imanlı olarak verin” gibi bir anlam var. Oysa Kuran “MEVT” kavramına “hakikatlere kapalı hale gelmeyin” şeklinde müteşabih bir anlam vermiş. Yani konunun “son nefeste iman” ile değil; tüm yaşam boyunca hakikatlere açık olmakla ilgisi ve vurgusu var. “Sizler müslimun iken MEVT haline gelmeyin; durumunuz koruyun. “

İşte müteşabihin peşinden gittim ve size anlamı açıkladım.

(Not: Arapça uzmanı değilim, cümle kurgusu olarak yüzde yüz doğru çeviriyi sunamamış olabilirim, dikkatli okuyucular İLLA’ya hangi anlamı verdin diyeceklerdir, burada İLLA bence “kesinlikle” anlamındadır, tartışmaya açıktır)

Dikkatinizi çektiyse 3:7 mealine aykırı olarak “müteşabihin peşinden gittim” dedim.

Öncelikle belirteyim ki Kuranın tamamının hem muhkem hem de müteşabih olduğunu söyleyen ayetler mevcut. ( bknz 11:1, 13:37, 39:23) Yani mealdeki “bazı ayetler muhkem bazı ayetler de müteşabih” anlamı şüpheli. Tüm ayetler muhkem ve aynı zamanda  müteşabih anlatımlı.

Peki neden “kalplerinde eğrilik olanlar” müteşabihin peşinden gider diyor?

Aslında öyle demiyor.

Ayete yakından bakalım:

Sana kitabı indiren O’dur. Onun âyetleri (bazı ifadesi yok)  muhkemdir, ki bunlar kitabın anasıdır, diğerleri ( ve uharu şeklinde okunmuş ve diğer/geri kalanlar anlaı verilmiş;şüpheli)  ise MÜTEŞABİHTİR. Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki MA TEŞABİH’İN peşine düşerler.….

Ayetin ilk ifadesinde “”MÜTEŞABİHAT” kavramı geçiyor. Oysa ikinci ifadede “MA TEŞEBEHE” ifadesi var. Eğer ikinci yerde de müteşabih yazsa idi, sorun yoktu fakat orda “ma teşebehe” yazıyor. Maalesef meallerin tamamı buraya “müteşabih” kelimesini koyuyor. Burada neden “ma teşebehe” yazdığını irdeleyen yok. Tüm meallerde orada sanki “müteşabihin peşinden giderler” yazıyormuşçasına meal vermişler.

Elde kesin olan veri şu: İlk ifade “MÜTEŞABİHAT” ikinci ifade “MA TEŞEBEHE”. Bu ikisine birebir aynı anlamı veremezsiniz, farkı ortaya koymak zorundasınız.

MA ekini Kuran meallerinde, bazı yerlerde “ilgi zamiri” bazı yerlerde ise olumsuzluk eki olarak çevirmişler. Bunun nedeni hakkında henüz tutarlı bir sonuca ulaşamadım.

Ayette yazan eğer ilgi zamiri ( ing relative clouse) ise şöyle çevrilmeli:

“Ne benzeşiyor ise onun peşine düşerler.”

Ayette yazan eğer olumsuzluk eki ise şöyle çevrilmeli:

“Benzemeyenin/alakasız olanın peşine düşerler.”

Şimdi sizlere bir çok Kuran analiz sitesinin veritabanını kullandığı corpusquran’dan da İngilizce olarak durumu ortaya koymaya çalışayım.

Corpus, MÜTEŞABİHAT kavramına “(are) allegorical” demiş. Devamına ise;

Fe yettebiune: [so] they follow

MA: What

TEŞEBEHE: (is) allegorical

Şeklinde anlamlandırmış. Şimdi eğer MÜTEŞABİHAT’ın karşılığı “allegorical” ise TEŞEBEHE’nin karşılığı yine “allegorical” OLAMAZ!

Buraya kadar mevcut durumu analiz ettim. Özetle meallerde “müteşabihat” ve “ma teşebehe” ayrımına hiç dikkat edilmemiş.

Ayetler müteşabih ancak biz TEŞEBEHE olanın peşinden gitmeliyiz.

Örnek;

“İbrahim peygamber ateşe atıldı, ateş bir mucize olarak onu yakmadı”.

Böyle bir bilginin/genel kanının peşinden gitmek “ma teşebehe” nin yani benzeşmeyenin/alakasız olan anlamın peşinden gitmektir. Tıpkı MEVT kavramında olduğu gibi bu meselenin de Kuran’ın müteşabih anlatımı ile muhkem anlamına ulaşılır.

Bu iki ayet “fiziki ateşe atılan ve mucize eseri yanmayan İbrahip peygamber” anlatısını kullandığı kelimeler itibariyle tamamen çürütür.

37:97 Kâlû-bnû lehu bunyânen feelkûhu fî-lcahîm(i)

…DEDİLER ONU CAHİM’E ATIN.

37:98 Fe-erâdû bihi keyden fece’alnâhumu-l-esfelîn(e)

….ONA BİR TUZAK KURMAK İSTEMİŞLERDİ.

İşte, Kuran’ın müteşabih anlatımındaki müteşabihliğin peşinden giderek muhkeme ulaşmak yerine , BENZEŞMEYENİN/İLGİSİ OLMAYANIN peşinden gidince TE’VİL’E ( ilk anlama, kastedilen anlama) ulaşılamıyor. (TE’VİL, evvel kelimesinden de bildiğimiz EVL kökünden geliyor. التَّأْوِيل [Te’vîl], asla dönüş anlamına gelen أَوْل kökünden gelmektedir. Onun için dönülen yere مَوْئِل denmiştir. Buna göre تَأْوِيل [te’vîl], bir şeyi, ilmen veya fiilen kendisinden kastedilen manaya çevirmektir. (Isfahani)

3:7 bize müteşabih anlatımdan muhkem anlama ulaşmak noktasında bir uyarı yapıyor: MA TEŞEBEHE olanın /benzeşmeyenin peşinden gitmeyin.

TEŞEBEHE” kavramı ile ilgili bir  ÇALIŞMA NOTUM:

2:67- 2:71  arasında, oldukça ilginç bir ayet grubu vardır. Musa kavmine (mealen) Allah’ın bir  BAKARA (el/belirlilik takısız)  kesmesini emrettiğini söyler. Kavminin cevabı “bizimle alay mı ediyorsun” demek olmuştur. 2:70’e kadar BAKARA hakkında sürekli soru sorarlar, Musa da açıklar. 2:70 ayetinde ise şöyle derler:

Kalu d’ulena rabbeke yubeyyin lena mahiye, inne El-bakara teşabehe aleyna, ve inna in şaallahu le muhtedun.

Derler, rabbine dua et, bize mahiyetini açıklasın şüphesiz EL-BAKARA (el/belirlilik takılı)  bize TEŞEBEHE geldi. Ve şüphesiz Allah’ın inşası ile hidayet sahiplerinden oluruz.

Bu kısma “inekler birbirine benzer” olarak çeviriyorlar. Gramer olarak bu çeviri belki doğrudur ama teknik çeviri olarak böyle olmadığını düşünmekteyim. Zira “inne El-bakara teşabehe Aleyna” dedikten hemen sonra ve “inna in şaallahu le muhtedun” diyorlar. (Ayet grubu boyunca bakara olarak geçen kelime burada EL-BAKARA olarak geçmiş)

Ayetten çıkarımım, Musa bir topluluğa el-Kitab’dan bir konuda ders anlatıyor ve bir hükmü açıklıyor. “Rabbini çağır” dedikleri konuyu bizim için çalış, çıkarım yap. Fakat “inne El-bakara teşabehealeyna” diyene kadar ikna olmuyorlar. Daha sonra “Ve şüphesiz Allah’ın inşası ile hidayet sahiplerinden oluruz.” diyorlar.

2:71: Kale innehuyekuluinnehabakaratun la zeluluntusirul arda ve la teskıl hars, musellemetun la şiyetefihakalul’aneci’te bil hakk, fe zebehuha ve makaduyef’alun.

2:71’de soru sormadıkları halde Musa devam ediyor. Mealen “O diyor ki, (El/belirlilik takısız) BAKARA yeri sürüp ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir düvedir” dedi.” Bunun üzerine kavmi “kalul’aneci’te bil hakk/işte şimdi gerçeği getirdin” diyorlar ve emredileni yapıyorlar.

Ayetin sonunda bir ifade var ki yine yanlış meallendiğini düşünüyorum:

fe zebehuha ve makaduyef’alun, “az daha kesmeyeceklerdi” olarak maelleniyor.

“Kadu”ya “az daha” anlamı veriliyor.

Henüz yapılmamış bir iş için كَادَيَفْعَلُ denir. Eğer başında olumsuz harfi varsa, bu durumda, o işin yapıldığını, onun yapılmamaya çok yakın olduğunu ifâde eder. (Isfahani)

Bu durum böyle açıklanmakla birlikte buradaki “kadu”ya fiil diyenler de olmuştur. Eğer fiil ise “ma kadu” yani “kadu olmadılar” anlamına gelmekte. (kök anlam kyd: tuzak, ma kadu tuzağa/yanılgıya düşmediler olabilir, derinlemesine bakmadım)

Örneğin, 20:15 ayetinde geçen “nerdeyse gizleyeceğim” meali hakkında tartışma olduğunu Mustafa İslamoğlu meali dipnotunda görüyoruz.

“Veya,kâdeye tam fiil (Krş: 12:76) anlamı vererek: “Son Saat kesinlikle gelecektir; herkese çabasının karşılığı verilsin diye onun zamanını gizli tutmak istiyorum” (Ebu Müslim’den Râzî). Alternatif bir anlam olarak, İbnMes’ud bu ibâreyi, “Zamanını neredeyse (kendimden) dahi gizleyecektim” şeklinde yorumlamıştır. Bu âyetin nasıl anlaşılması gerektiği etrafındaki görüş ayrılıklarının ilk nesle kadar uzandığını ifade eden Taberî, İbn Abbas’ın tercihini öncelikli olarak verir. Biz de onu tercih ettik.”

Birebir çeviri (meal) ile konuya yaklaşırsak elimizde şöyle bir bilgi kalıyor:

Düşünelim; Musa kavmine “Allah bir inek kesmenizi” emrediyor diyor kavmi “tamam keselim” demiyor da “bizimle alay mı ediyorsun?” diyorlar. Bu ne demek? Daha önce hiç inek kesmemişler mi de bu kadar tepki gösteriyorlar? Devamındaki açıklamalar ile nasıl ikna oluyorlar? Bakalım neye ikna olmuşlar:

-Yaşlı-körpe olmayacak

-Sarı renkli parlak olacak

-Ne boyunduruğa koşulmuş ne ekin sulamış olacak.

Başta “ne ineği” diye ortaya ayağa kaldıran ahali, yukarıdaki maddeleri görünce rahatlıyor ve “işte şimdi gerçeği getirdin” diyerek ineği bulup kesiyor.

İşte bu yüzden, Kuran’ın teknik çevirisi önemli. Tespitlerime göre, 2:67- 2:71 ayetleri 3:7 ayetinin tefsiri. Ayette geçen “TEŞEBEHE” ifadesi önemli. Burada açıkça ayet çalışıyorlar. Karşı tarafın da bilgisi var; başta “alay mı ediyorsun” demeleri bun yüzden sonunda “işte şimdi gerçeği getirdin” demeleri bu yüzden. Konuyu anlamalarının sebebi de TEŞEBEHE yüzünden. Bunu fark ediyorlar. Peki daha önce neden  anlamıyorlardı?

ÇÜNKÜ MA TEŞEBEHE’nin peşinden gidiyorlardı!

3:7 ayetinde ilk olarak “MÜTEŞABİH” kelimesi geçer. Kalbinde hastalık olanların ise “MA TEŞABİHİN” peşinden gittiklerini yazar. Hiçbir mealde, ikinci kısımda yazan “mateşabih”in anlam farkı belirtilmiyor.

TEŞEBEHE  OLMAYANIN peşinden gidersek anlamayız. Zaten 3:7 bunu söylüyor.

Not: 3:7 ayetinin tam analizini yazmak üzere yola çıkmıştım ancak bu bulgularımı yazıya dökmek oldukça zor; çünkü ayetin metni oldukça zor; çok fazla konuya girmiş olmak gerekiyor. Özellikle sadece Allah bilir ve/veya Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir kısımları oldukça iç içe geçmeli anlatım içeriyor. Bu sebeple ayetin kırmızı ile işaretlediğim kısımlarına ilişkin analizlerimi yazmadım.

Huvellezi enzele aleykel kitabe minhu ayatun muhkematun hunne ummul kitabi ve uharu muteşabihat, fe emmellezine fi kulubihim zeygun fe yettebiune ma teşabehe minhubtigael fitneti vebtigae te’vilih, ve ma ya’lemu te’vilehu illallah, ver rasihune fil ilmi yekulune amenna bihi, kullun min indi rabbina, ve ma yezzekkeru illa ulul elbab.

Örneğin ayetin son cümlesi olan “ve ma yezzekkeru illa ulul elbab.” ifadesini kim söylüyor? İlimde derinleşmiş olanlar olabilir mi?

“ver rasihune fil ilmi yekulune amenna bihi, kullun min indi rabbina, ve ma yezzekkeru illa ulul elbab.”

15.12.2023 güncelleme

Konuyu detaylı inceleyen bir yazı buldum.

YAZI LİNKİ

Çalışmada ulaşılan meal şu şekilde:

Kitabınızda kesin hükümlerin ayetlerini (açık hükümlerin ayetlerini) ortaya çıkaran (indiren) O dur. Onlar kitabın esaslarıdır (temelidir) ve onların kalplerinde bulunan sahte fikirleri (şüpheli hayalleri / aldatıcı halleri / kafa karıştırıcı düşünceleri / yanlış benzerlikleri) uzak tutar (engeller / kaldırır). Gerçekte (aslında), aldatma (çarpıklığı) takip edenler ondan fitne ararlar (onu esneterek bir araya getirirler) ve onların bir araya getirdiklerini sadece (ancak) ALLAH bilir. İlimde köklü, istikrarlı ve sabit olanlar, her şey Rabbimiz’dendir inancıyla kabul ettik derler ve hatırlayanlar (bunu hiç unutmayanlar) sadece en önde gelen vahiyle beslenen zihinlerdir (akıllardır).

Sonuca dair bazı çekincelerim var. Fakat yazı sahibi gittiği yolu açık açık yazdığı için benim gittiğim yol ile karşılaştırmam ve analiz etmem oldukça kolay oldu. Bir iki noktada örneğin “müteşabih ve ma teşabih” kavramlarına farklı bakış sebebi ile sonuç biraz farklılaşmış. Ama şu aşamada önemli değil. Çevirmeli radyoları hatırlayanlar veya hala kullananlar vardır. Ayar düğmesini biraz sağa biraz sola oynata oynata tam istediğiniz frekansa getirip şarkıyı cızırtısız olarak dinleme noktasına gelirsiniz. Şu aşamada benim incelemem ve yazı sahibinin incelemesi biraz cızırtılı gelebilir. Kendi incelememi bu yazı ile birlikte tekrar inceleyip cızırtısız bir sonucu sizlerle paylaşmayı planladım.

6 thoughts on “Müteşabih ayetleri anlayamaz mıyız?

  1. Yani size göre doğrusu bu mu?
    “Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki muhkemlerin peşine düşerler. Hâlbuki muhkemlerin te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler.”

  2. onun tevilini Allahtan ve iman ettik diyen ilimde öğrenmekte kararlı (رَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ ) alimlerden başkası bilemez. !!!

    1. Eğer “mevt” olmak, hakikati duymaz hale gelmez olmak ise,

      “müslüman olmadan hakikati duymaz hale gelmeyin” der mi?

  3. AYET ; İŞARET, ALAMET ,DELİL ,DEMEKTİR…CÜMLE DEMEK DEĞİLDİR..HER KELİME BİR İŞARET BİR DELİLDİR.. KURANI İNCELEYEN , İLİMDE ÖĞRENMEKTE KARALI OLAN(رَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ) BİZLER BU DELİLLERİN PEŞİNE DÜŞER AYNI KELİMENİN (DELİLİN-AYETİN) BAŞKA CÜMLELERDE NASIL KULLANILDIĞINA BAKAR ADIM ADIM ANLAMA YOLUNDA YOL ALIR VE İLİMDE-İLMEKTE-BAĞLANTILARDA İLERLEME KAT EDERİZ.BU İLMEKLERİ BAĞLANTILARI İLİM ETTİKÇE KURANIN ANCAK ALLAH CC LAFZI OLDUĞUNDA KALPLERİMİZ MUTMAİN OLUR VE İMANIMIZ ARTAR.KURANA SARILMAK TA BUDUR..BU İLMEKLERİ KURAN ÜZERİNDE BENZER YANİ TEŞEBEHE İŞARETLERİNİN ANALİZLERİNİ YAPMAYANLARA ANLATABİLMEK ÇOK ZOR İŞTİR. ONLAR DÜMDÜZ OKUR , DÜMDÜZ TEVİL EDER ,YA HİÇ BİR ŞEY ANLAMAZ YA DA ANLAŞILMAZ BİR KİTAPMIŞ GİBİ LANSE EDERLER. İŞARETİN BAŞKA BİR İŞARET İLE BAĞLANTISINI KURAMAZ (MA TEŞEBEHE ) DE KALIRLAR. HALBU Kİ KURAN BİRBİRİNE BENZEYEN İŞARETLER İLE DOLUDUR. BUNLAR İÇİN TEFEKKÜR -FİKİR ETMEK DÜŞÜNMEK GEREKİR ,KARARLILIK VE DEVAM GEREKİR..ANLADIKÇA İÇERİSİNE ÇEKER..İÇERİSİNE GİRDİKÇE KÖTÜLÜKLERDEN KORUNURSUNUZ ÇÜNKÜ SÜREKLİ ZİHNİNİZİ BU MÜTHİŞ BULMACA SARMALI MEŞGUL EDER..KELİMELERE CÜMLELERE ANCAK BU KADAR DÖKEBİLİYORUM..HERŞEY ANLATILAMIYOR..GİTTİĞİNİZ VE GİTTİĞİMİZ YOL İLİM YOLUDUR VE DOSDOĞRUDUR..SELAMETLE.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


*