Manastır-Kilise-Havra-Mescit ve Salat

Manastır-Kilise-Havra-Mescit ve Salat

8 Mayıs 2017…

“Oku” diyen “kalem” diyen “yazın” diyen  bir Kitab’ın çalışanlarından birisi olan Edip Yüksel’in 19.org sitesinde en son yayınladığı yazının tarihi. O tarihten bu yana sitesinde yazı göremedim. Oysa ki söz uçar yazı kalır. Sadece Edip Yüksel değil; Kuran okuduğunu bildiğim/zannettiğim pek çok kişi artık sadece “video” çekiyor. Size artık yazı yazmayan ve sadece sosyal medya aforizması patlatıp, video çeken canlı yayın yapan pek çok kişinin isim listesini buraya yazabilirim. Bu iş öyle hal aldı ki,  kendisinin elçi/peygamber/özel seçilmiş kişi vb.  olduğunu iddia eden zır deliler bile insanları kendilerine sadece sosyal medya üzerinden  video çekerek çağırıyorlar.

Akademik bir tezi önce yazarsınız. Daha sonra bir heyet önünde tezinizi sunarsınız. Tıpkı bunun gibi video, arkasında yazılı bir metin varsa bir sunum olarak kabul edilebilir. Kişiyi o yazıyı okumaya çekmek, yazının daha hızlı bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olmak amacıyle düşünülebilir.  Okumak ayrı bir süreçtir, “izlemek” beynin başka bölgelerine değer; okumaktan elde edilen verim alınamaz. Kuran’ın “yazılı” olmasının sebebi o dönem video olmaması değildir.

Yazıya neden böyle bir giriş ile başladığımı açıklayacağım.

Bu yazıda Kuran’daki “salat” kavramını incelemeye devam ediyorum. Salat inceleme tablosunda içerisinde “slv” kökü geçen tüm ayetleri görebilirsiniz. Tablodaki tüm ayetleri ve ilişkili diğer tüm ayetleri inceleyip, yazıya dökerek büyük bir resim çıkarmak niyetim.

Bu yazının konusu 22:40’da geçen “salavat” sözcüğü. Arapça bilmediğimi fakat Arapça orijinal metni okumasını ve bazı kritik dilbilgisi kurallarını bildiğimi sıklıkla dile getiriyorum.  Bazen Arapça bilmediğime seviniyorum çünkü “ümmi” bir gözle bakınca bazı durumları tespit etmek imkanı doğuyor. Çünkü dilbilgisi eksikliğimi fazla hissetmemek adına bağlama, mantık örgüsüne daha fazla yoğunlaşıyorum. Tıpkı görmeyen birisinin kulaklarının daha iyi işitmesine benzer durumları zaman zaman yaşıyorum. Örneğin, 22:40’da geçen “salevâtun” sözcüğü konusunda şuan için söz söylemeye dil bilgim açısından asla yetkin değilim. Bu yüzden 22:40 ayetini sonraya bırakmıştım. Fakat hiç hesapta yokken başka bir amaçla okuduğum sırada 22:40’ta geçen kelimeler; özellikle bir kelime çok dikkatimi çekti.

22:40 Onlar, sadece “Rabb’imiz Allah’tır.” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah, insanların bazılarını bazılarıyla savmasaydı, içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı (1) sevâmiu, (2) biyeûn, (3) selavat, (4)mescitler mutlaka yıkılırdı. Allah, kendisine yardım edene mutlaka yardım eder. Kuşkusuz Allah, Mutlak Güç Sahibi’dir, Mutlak Üstün Olan’dır.

Şimdi önce gelin numaralandırdığım ayetlere çeşitli çevirilerde ne anlam verilmiş bakalım:

sevâmiu biyeûn selavat mesâcidu
Ahmet Varol Manastır Kilise Havra Mescit
Diyanet İşleri Manastır Kilise Havra Mescit
Elmalılı Manastır Kilise Havra Mescit
Diyanet İşleri Manastır Kilise Havra Cami
Süleyman Ateş Manastır Kilise Havra Mescit
YusufAli (English) Manastır Kilise Havra Mescit
Süleymaniye Vakfı Tapınak Kilise Havra Mescit

Gördüğünüz gibi kelimelerin anlamları hakkında “ittifak” var. Hatta eski Anadolu Türkçesi’ne çevrilirken bile bu şekilde çevrilmiş:

22:40 anlar kim çıķarnıldılar sarāylarından ḥaķsuz illā eyittüklerinden ötürü “çalabumuz Tañrı’dur”. daħı eger degülmisse def’ eylemegi Tañrı’nuñ ādemįleri bir nicelerini bir nice-y-ile yıķınıla-dı rāhibler yiri daħı naśrāniler kilisesi daħı cuḥūdlar kilisesi daħı mescidler kim anılur anuñ içinde Tañrı adı çoķ. daħı bayıķ arķa vire Tañrı aña kim arķa virür aña. bayıķ Tañrı ķavįdür beñdeşsüz. (Eski Anadolu Türkçesi)

Bir önceki yazımda Kuran’da namaz anlamı verilen “salat” için “salatgah, salat evi” gibi bir kullanımın olmadığından bahsetmiştim. Bu fonksiyon çevirilerde ve anlayışta tamamen “mescit” kavramına yüklenmiş. Kendimi bulgumu test etmek ve çürütmek için  bu ayeti buldum. Fakat ilginç, SLV/salat ile ilgili olan “selavat” kelimesi orada “mescit” ile yan yana duruyor fakat “selavat” kavramına ittifakla “havra” denilmiş. Kuran’ı zamanında Anadolu Türkçesi’ne çevirenler gibi “bir bildikleri vardır” demedim ve bulduğum bu izi sürmeye devam ettim:

Kelimelerin orijinallerine baktım. Kilise olarak çevrilen kelimeyi başka ayetlerden hatırladım, emin olmak için kök araştırması yaptım:

Gördüğünüz gibi kelime 22:4o ayetinde durduk yere “kilise” olarak çevrilmiş. Belli ki bu çevirinin çok eski bir geçmişi var, yeni değil ve kuşaktan kuşağa öylece sürüp gitmiş. Kimse sorgulamamış.

Ancak her ne kadar Arapça bilgisi olarak yetersiz olsam da, Kuran çalışarak ve üzerine koyarak edindiğim bilgiler yol almamda bana çok yardımcı oldu.

Şimdi yazıma neden “Edip Yüksel artık yazmıyor” diyerek başladığıma geleyim. Aşağıdaki yazıda Arapça bilen iki insan, vakti zamanında (2013) konuyu aralarında tartışmışlar ve sonuçları bir yazı ile kalıcı hale getirmişler. Belki Edip Yüksel’in veya Mehmet Okyan’ın veya Cübbeli Ahmet’in (kim olduğu hiç fark etmez) benim istifademe sundukları 10’ar videoları var bu konuda ama nerede? Kim benden 50 saat video izleyip içerisinde ilgili bölümleri bulmamı isteyebilir? Bakın, Edip harika bir şey yapmış ve aradan kaç yıl geçti ben yararlandım. Salat konusunu çalışan herkes de yararlanmaya devam edecek. Peki artık neden yazmıyorsunuz? Bu yazıyı okuyup da video çekme hastalığına tutulmuşları uyarmayanlar vebal altındadır.

Şimdi yazıyı size olduğu gibi aktarıyorum. Alıntı bitiminde bir kaç sözüm daha olacak…


https://19.org/tr/kilise-havralar/

MESAJ 2012:

22:40 Onlar ki yalnızca, “Rabbimiz ALLAH’tır“ dedikleri için haksız yere ülkelerinden çıkarıldılar. ALLAH halkın bir kısmını bir kısmına karşı savunmasaydı içlerinde ALLAH’ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, sinagoglar ve mescidler yıkılırdı. ALLAH kendisine yardım edenlere elbette yardım edecektir. ALLAH Kuvvetlidir, Güçlüdür.*

MESAJ 2013: 

22:40 Onlar ki yalnızca, “Rabbimiz ALLAH’tır“ dedikleri için haksız yere ülkelerinden çıkarıldılar. ALLAH halkın bir kısmını bir kısmına karşı savunmasaydı manastırlar, kiliseler, sinagoglar ve içlerinde ALLAH’ın isminin çokça anıldığı mescidler yıkılırdı. ALLAH kendisine yardım edenlere elbette yardım edecektir. ALLAH Kuvvetlidir, Güçlüdür.*

MESAJ 2013 Alternatif:

22:40 Onlar ki yalnızca, “Rabbimiz ALLAH’tır“ dedikleri için haksız yere ülkelerinden çıkarıldılar. ALLAH halkın bir kısmını bir kısmına karşı savunmasaydı silolar, alışveriş merkezleri, yardım kurumları, ve içlerindeALLAH’ın isminin çokça anıldığı mescidler yıkılırdı. ALLAH kendisine yardım edenlere elbette yardım edecektir. ALLAH Kuvvetlidir, Güçlüdür.

SaWaMi’ = Silolar  (GIDA/ÜRETİM/GÜVENLİK)

BiYA’ = Alışveriş merkezleri (ÜRÜN DAĞITIM)

SaLaWat = Yardım kurumları (SOSYAL YARDIM)

maSaCiD = Secde yerleri  (RUHİ/FELSEFİ KURUMLAR)

Yukarıdaki ayetteki bu kelimelerin anlamını birkaç yıldır sorguluyorum ve 20:114 ayetine uyarak Rabbimden yardım gelinceye kadar bekliyordum. Nihayet az önce bu kelimeler üzerinde tekrar düşünmeye ve araştırmaya başladım. Beni şu ana kadar bu alternatif çeviri konusunda engelleyen SaWaMi’ kelimesinin silolar için kullanıldığını ve siloların miladdan yüzyıllar önce Yunanlılar tarafından kullanıldığını öğrenince bu konuda neredeyse tam bir kanaat hasıl oldu.

Hakkı Yılmaz’ı telefonla arayıp bu yeni anlayışı paylaştım. Heyecanlandı… Hemen bu kelimeleri araştıracağını söyledi ve üç gün sonra aşağıdaki gözlemlerini iletti:

HAKKI YILMAZ:

Edibciğim merhaba! Sana çok teşekkür ediyorum. 22/40’ta gaflet ve ihmal sonucu yaptığımız bir hatayı düzeltmemize vesile oldun. yaptığım tahlili ekte size de sunuyorum. Ben ana dosyama işledim. İnşallah yeni baskılar bu haliyle olacak. Başarılarının devamı dileklerimle… Hakkı

 صوامعSAVAMİU 

Ayette geçen “ صوامعsavamiu” kelimesi kılasik kabulle “manastırlar”, “ بيعbiyeu” kelimesi de “kiliseler” şeklinde tercüme edilmiştir.  Sözcüklerin “lam-ı tarifsiz nekre olarak gelişi ve صلوات salavâtü sözcüğünün kılasik anlayışta İbraniceden arapçalaştırılmış olduğu kabul edilişi, bizi de herkes gibi gaflete düşürdü. Bu nedenle صوامع savâmiu,  بيعbiyeu,  ifadeleri üzerinde araştırma yapmamıştık.

Bu durum karşısında da Allah’ın, kilise ve havralara onay verdiği anlaşılmaktadır. Bu günkü ve Kur’an indiği dönemdeki havralar ve kiliselerin Allah ve Müminler tarafından tasvib edilecek bir yanı olmadığından bu durumu, ilk halleri, yani Musa’nın dönemindeki havralar; İsa’nın dönemindeki kiliseler olarak zorlama bir anlam benimsemiştik.

Nevarki dostlarımızın uyarması nedeniyle yaptığımız araştırmalar sonucu söz konusu kelimeler ile ilgili bazı bulgular elde edip sözcüğün arapça olduğunu tespit edip ayetteki sözcüklerin de gerçek anlamlarına ulaştık.

“ صوامعSavâmiu” sözcüğünün kökü, “ صمعsamea”dır. Yani kök harfler “ صsad   مmim ve  عayn”dır. Bu sözcük, “küçük kulak”, “küçük topuk”,  “keskin zeka” anlamlarındadır. Bu sözcüğün türevlerinden olan “ صماءsamâe” ve صومة savme’nin  şu anlamları vardır:

Dikenli bitki (kediotu),

Bitkilerin filizi,

Olgunlaşmış, toplanmış, saklanmış bakla (baklagiller),

Ağacın en tepesindeki meyve, açılmamış tomurcuk, gonca (Ebu hanifeye göre),

Heybe (yolculukta, özellikle de hayvan üzerinde yapılan yolculukta içine öteberi konulan iki gözlü torba).

“ صs مm  عa” kökünün türevlerinden olan ismi tafdili ( أصمعesma’u” kalıbı) şöyle kullanılmaktadır:

الكعب لأصمعEl ka’bül esma, Güzel düzgün topuk

النبت الأصمعEl nebtül essma’, meyve veren, sökülmeyen bitki, meyvesi olgunlaşan, toplanıp saklanan bitki

الريش الأصمعEr Riyşü esma’,  yeni, güzel, açılmış uzunca yatak

القلب الأصمعEl kalbül esama’, zeki, uynık kalp.

صومةSavma, hıristiyanların evi, rahiplerin fener kulesi.

صومة Birbirine yapışık olan her türlü bina.

İbn-i Ali, “Savamiu” papazların külahı” demiştir. (LİSAN, TAC ve MÜFREDAT صs مm عa mad)

Görülüor ki Araplar, bu sözcüğün türevlerini farklı şeylere ad yapmışlardır. Bu anlamların alakası; ana ekseni, “küçük bir şeyin büyük bir şeye yapışıklığı”dır. Başa kulak, kulağa küpe; binaya kule, baca; başa külah, şapka, ağaca tomurcuk, meyve, toprağa bitki; … gibi.

صوامعSavâmiu” sözcüğünü,  صماءsamâe”nin, صومة savme’nin çoğulu olarak ele aldığımızda, sözcüğün nekreliğini de dikkate alarak sözcüğün anlamını “filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi” diye ifade edebiliriz.

 بيعBiyeu

Bu sözcük de kılasik anlayışta, “ بيعةbiyat” ın çoğulu olarak ele alınmış ve Hıristiyanların “kiliseler”i olarak kabul görmüştür. Hatta bazılarına göre de Yahudilerinin kiliseleridir. (Tac ve Lisan)

Haddizatında yine kadim lügatlarda “ بيعbiyeun” sözcüğünün tekili olan “ بيعةbiat” sözcüğünün “ هيئة البيعhey’tül bey’ı (alış- verişin şekli)” olduğu da yer alır. (Lisan ve TAC). Sözcüğün arapça kökenli olduğu kesin olduğuna göre “kilise” ile “alış- veriş” ifadesinin arasında bir alaka da bulunmamaktadır.

“ بيعBiyeu” sözcüğü, ezdattan (karşıt anlamın ikisini de ifade eden sözcüklerden) olan, “satın alma ve satma; alış-veriş” anlamındaki “ بb ىy عa”nın türevlerinden olup, halliyet (bir mekan içinde bulunan şeyi zikredip mekanını kastetme) mecazı mürseliyle ve sözcüğün nekreliğiyle “tüm alış veriş yerleri; çarşı-pazar” demektir.

 صلواتSalavât

Kılasik kaynaklar ayetteki “Salavât” sözcünü Arapçadaki “salât” sözcüğünün çoğulu olan “salavât” olmayıp ibraniceden gelme “Saluta” sözcüğünden arapçalaşmış bir sözcük olduğunuı yazdılar. Birçok yerde açıkladığımız gibi “salavât”, “salât”ın çoğuludur. Burada da Halliyet mecazi mürseliyle “tüm Salât; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) demektir.

Durum bu olunca bir de Rabbimizin Bakara/ 251’deki  savaşın gerekçelerinde beyan buyurduğu “Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla savması olmasaydı, yeryüzü kesinlikle bozulur giderdi. ” ifadesi dikkate alındığında ayetteki sözcüklerin gerçek arapça anlamlarının dikkate alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Böylece Rabbimizin Bakara/251’deki “yeryüzü kesinlikle bozulur giderdi” ifadesi Hacc/40 ta “ …. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak sûrette, filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi, tüm alış-veriş yerleri; çarşı-pazar, tüm Salat; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) ve içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan mescitler yerle bir edilirdi.” şekliyle bizzat Allah tarafından açıkça tefsir edilmiş bulunmaktadır.

Bu açıklamalardan sonra kesin olarak diye biliriz ki konumuz olan ayetteki “  يذكر فيها yüzkerü…. “cümlesi, sadece ayetteki “ مساجدMesacidü” sözcüğünün sıfatı olup “ فيهاfiha” zamiri de “ مساجدmesacid”e râci olup sıfat cümlenin anlamı “içinde Allah’ın zikredildiği mescitler” şeklindedir.  Açıkça birleri, mevcut kiliseleri, havraları ve manastırları meşrulaştırmak için epey vakit harcamış, zemin hazırlamış.

(alıntı sonu)


…”“salavât”, “salât”ın çoğuludur. Burada da Halliyet mecazi mürseliyle…..” gibi bir açıklama getirecek Arapça bilgim yok.

Ancak “SaLaWat = Yardım kurumları” anlamına geldiği (bu şekilde çevrileceği)  konusuna henüz ikna olmuş değilim. Veya “maSaCiD =   (RUHİ/FELSEFİ KURUMLAR)” karşılığına da tam emin değilim. Bu emin olma veya olmama halini Kuran çalışarak sağlıyorum. Bir yandan dil ile ilgili yeni şeyler öğreniyorum, bir yandan Kuranın verdiği bağlam/anlam/mantık bütünlüğü içerisinde az gören gözlerimin eksikliğini fazla işiten kulaklarımla kapatmaya çalışarak ilerliyorum.

Ancak bu değerli yazı doğru yolda ilerlediğim konusunda bana bir kez daha özgüven aşıladı.

11 thoughts on “Manastır-Kilise-Havra-Mescit ve Salat

  1. Riba ile ilgili bir düşünceniz var mıdır? Gerceğin kitabı sitesi bunla ilgili detaylı bir yazı yazmış ama halen soru işaretleri var aklımda. faiz ve rant olduğunu kabul edelim. Diğelim ki 100 lira faizle borç verdik. 110 lira alacağız. Bu faiz ve 2:279 a göre Allah’a savaş açmış olduğumuz haber veriliyor. Fakat masum bir insanın bir kolunu bilerek kessek Allah’a savaş açmış olduğumuz söylenmiyor. Bu bence ciddi bir soru. Bunu genişletebiliriz işte masum bir insanı öldürsek Allah’a savaş açmış olduğumuz söylenmiyor. Masum bir insanı öldürmek veya uzvunu kesmek faiz almaktan genel olarak daha kötü gibi gözüküyor? Benim aklıma takılan bu kabaran şu olabilir. Emin olmasam da bir fikir oluşturmuş olabilirim. Biz faizle 100 lira borç verdik 110 lira alacağız. Borcu verdiğimiz kişi de tüm malını çalmışlar ve kaybetmiş. Hiç parası yok. Bu durumda biz 110 lira borcu 120 ye çıkarırsak bu o kabaran ( Riba ) olabilir. Burada yapılması gereken borcu ertelemek veya borcu silmek. 2:279 2:280 e bakarsak riba ayetlerinden sonra 2:280 de güç durumdaysa ona yeterli bir süre verin. Sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. diyor. Tabiki de bu bir fikir yanılıyor olabilirim emin değilim.

  2. Riba konusunu henüz derinlemesine araştırmadım ama şu anki kanım “emek sarf etmeden elde edilen kazanımlar, durduğu yerde kabaran” demek. Altında ” üretmenin öncelik olmayıp para kazanmak güdüsünün” öncelik olması yatıyor bence.

    “Çokça para ve mal” sahibi olma güdüsü hepimizde var, bu yüzden ne yazık ki “riba” ile ilgili tartışmalara bence biraz bilinçaltımız karışıyor. Evet belki günümüzde “faiz” diye kestirilip atılan bazı uygulamalar bu kapsama girmiyor olabilir ama bunu tam ayıklamak için önce “”Çokça para ve mal” sahibi olma güdüsü”nden temizlenerek meseleye yaklaşabilmek gerekiyor. Bankada mevduatı olan her ay takır takır faiz alan adamla veya 10 tane ev satın almış hepsini kiraya vermiş adamla bu konuyu sağlıklı tartışamazsınız.

    Riba bireysel bir suçtan çok ekonomik sistem ile ilgili. Allah’a savaş açma konusunda şöyle düşünüyorum: Demek ki bu öyle bir konu ki, toplumun genelinde büyük bir yıkıma, çöküşe sebep veriyor. Bir kişiye yönelik işlediğiniz şahsi suçtan çok öte bir şey bu. Yapmamız gereken oturup dünya sisteminin işleyişini, ekonomik düzeni çalışacağız. Dar örneklerle meseleyi çözemeyiz. Maalesef konuyu çalışan kimse yok. Gerçeğin kitabı oturmuş yıllarını vermiş dünya sistemine, ekonominin işleyişine çalışmış. Ama karşısına çıkıp da çürütmeye çalışan yok. Herkes gidişattan memnun. Halimiz ortada.

    Kuranda riba buyrukları çok net. Hatta hiç Kuran’a bakmasak bile olur. Kuran bir “hatırlatma” ve bizim unuttuğumuz şeyleri hatırlatıyor. Bu yüzden oturup ekonomi, iktisat vs. çalışmaktan başka çare yok. Benim buna şu anda buna vaktim yok. Döviz alıp satmıyorum, bankada bekleyen param yok, bitcoin vs. alıp kar elde etmeye çalışmıyorum kendi çapımda aldığım önlemler bunlar.

    1. doğru söylüyorsunuz. Ekonomi sistemini bende biraz araştırdım büyük ihtimal daha da araştırmam gerekiyor. Sadece 1 aydır kuran çalışıyorum belki o kadar bile olmamıştır. Bir fikir oluşabilir diye söyledim zaten. Fakat biri şu soruyu sorsa nasıl cevap verebiliriz bilmem. Bir deist gelse dese ki ” Faiz alınca Allah’a savaş açtığın söyleniyor ama birini kessen bu söylenmiyor saçma değil mi” Bunu söyleyen birine karşı cevabım yok. Bu soruya çözüm bulmak gerekiyor. Elbette ki benim cevabımda o kadar tatmin edici değil gibi gözüküyor ama belki bir şey çıkar diye fikir sunmak içindi. Cevabınız mantıklı . İktisat çalışmak gerekiyor olabilir.

      1. İktisatın öncelikle çalışmanız gereken bölümünü içeren kaynakları GK’deki yazılarda tekrar tekrar sunmuştum. Eğer üşenmez okursanız, banka kurmanın neden Allah’a savaş açmak olduğunu ama birilerini öldürmenin veya bir kadına tecavüz etmenin savaş açmak olmadığını daha iyi anlarsınız. Eski solcuların ünlü bir sözü vardır: “Banka kurmanın yanında banka soymak nedir ki?” Çünkü biri ormanı ateşe vermek, öbürü piknik ateşi yakmaktır. Faiz aldığınızda “bu benim hakkım” demiş, böylece haksızlığı meşrulaştırmış oluyorsunuz. Meşrulaşan haksızlık artık iyi bilinen işler arasına girer ve kurumsallaşır; kök salar. Yani kötülüğü kurumlaştırıyorsunuz. Allah’ın “salât edin”den hemen sonra buyurduğu “arınmayı ödeme” buyruğunu cepheden karşınıza almış oluyorsunuz. Akışın vardan yoka doğru olması Allah’ın tartışılmaz buyruğudur. Faiz/rant alarak bunu tersine çeviriyor, yoktan vara doğru yapıyorsunuz. Birinin bankaya faiz ödemesinin tek nedeni kendinin yoksul, bankanın zengin olmasıdır; bu kadar basit. Uzatmaya gerek yok, verdiğim kaynaklara başvurursanız anlarsınız. O kaynaklarda anlatılanı oturup yeniden yazmaya gerek duymamamın tek nedeni neredeyse satır satır, harf harf doğru olmalarıdır. Rastgele metinler değillerdir.

        1. Tamamdır daha çok araştırırım mantığa uyarsa kabul ederim 39.18 gereğince. Zaten sizi takip ediyorum faizle ilgili çoğu yazılarınızı inceledim. Evet banka sistemi kötü evet kira toplamak kötü evet bunlar insanlar fakir olduğu için alınıyor ve evet bunlar Allah’a savaş açmak olarak değerlendirilebilir. Benim buradaki aklıma yatmayan kısım bunlar riba ve bununla beraber 100 lira borç verip 110 lira alınmasıda riba. Evet sistem çok kötü bankacılık sistemi olsun kira olsun rant olsun bunlar çok kötü olup Allah’a savaş açmak olabilir yalnız bunlar 100 lira borç verip 110 lira almakla eşdeğer ve buda Allah’a savaş açmak buda riba. Burada benim soru işaretleri oluşuyor. Zaman ayırıp yorum yazdığınız için teşekkür ederim.

          1. 2:279’da “Allah ve resulü’nden bir savaş” diyor. Yani kötü sonuçlarını yaşarsınız bunun olarak anlıyorum ben. Kredi kartı ve kredi mağdurlarına bu kötü sonuçları sorabiliriz (ki ben de bu mağdurlardan biriydim anlatabilirim)

            2:275’e mezarlarından kalkarlar gibi bir anlam verilmiş ;değil. Akimu salat derken yani salatı ayakta tut terken kullanılan KVM fiili var burada. Yani burada “riba alışveriş gibidir” diyerek işlerini yürütme eyleminden bahsediyor.

            Kuranı anlamaktaki genel sıkıntımız şu. Kuran aslında fiili hayattaki sebepler ve sonuçlarını bize anlatıyor. Biz sürekli “yaşarken kazanılan sevaplar ve ölümden sonra verilecek cezalar” mantyığıyla bakıyoruz. 100 lira borç verip 110 lira alan kişi verdiği tahribat kadar kötü sonuçlara katlanır diye düşünüyorum. Eğer riba sisteminin bir tuğlası ise duvar yıkılınca o da altında kalır.

            Sebepler ve sonuçlar…. Böyle düşünün…

          2. Şöyle diyebilir miyiz? Kuran “paraşütsüz atlarsan ölürsün” diyor yalnızca. Kimisi paraşütsüz atlama özgürlüğünden söz edip buna çağırıyor. Paraşütsüz atlayanlar da var, paraşütlü atlayanlar da. İki öbeğin de aynı yöne düştüğünü gören ama hızla yere yaklaştıklarını anlamayan kimi beyinsiz “bak bir şey olmuyor, acımıyor ki” diyor. Oysa Allah bu özgürlüğü onlara vererek onları doğal seçilimle yok ediyor. Paraşütlü atlayanlar kalacaklar.

            Paraşütsüzler, bir yandan paraşütleri yakıp yok etmekle meşguller. Kavga da buradan kopuyor. Her toplumu kendi seçimiyle baş başa bıraksalar kavga edecek bir şey yok.

          3. Bir şey sorucam döviz satmak da riba mıdır??, diyelim ki 10 yıl önce dolar 2 tl idi ve 50 dolar aldım. Şuan satarsam 1400 tl kar etmiş olucam. Ama bunun nedeni enflasyon ve paranın değer kaybetmesinden kaynaklanıyor. Böyle yapmak paranın değerini düşürdüğü için bu da faize ve ribaya girer mi??

  3. Parayı dövize koymakta riba mıdır?? Paramı birikim amaçlı dolar yaparsam, yani çıkar için değilde, paramın değer kaybetmesini istemıyorum,şuan ki gidişata göre param eğer 20 yıl boyunca tl olarak kalırsa zarara girmez miyim?? Mesela paramı altın yaparak üstünden kar elde etmem ribaya girer mi? Yani burada ki amaç paramın değerini korumak eğer niyetim menfaat sağlamak için paramı 2 ye katlamak değilse bu da ribaya girer mi??

Selim Çalışkan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


*