Kuran’ı hayata karıştırmamak -2

Kuran’ı hayata karıştırmamak -2

ÖRGÜTLÜ KÖTÜLÜK ÖRNEĞİ

2:11 Onlara, yeryüzünde fesat çıkarmayın dendi mi, derler ki: Biz ıslah edicileriz.

Bazı kişiler yaşadığımız hayattan güncel bir konuyu eleştirirken ayet numarası verenlerden rahatsız oluyor. Eğer bu rahatsızlık “asmak-kesmek” isteyen bazı radikal grupların ayetleri bağlamlarından kopartarak bazı ayetleri kendilerini destekliyor  şekilde kullanmalarındansa bu bahane yine de yanlış. Birilerinin ayetleri işlerine geldiği gibi kullanıyor olması, Kuran’ın yaşadığımız hayat”a çözüm getirmek için indiği gerçeğini ÖRTEMEZ.

Yukarıda paylaştığım ayet benim Kuran’da oldukça dikkatimi çeken bir ayet. Kuran bize birilerinin “biz düzelticileriz” diyeceğini ancak aslında niyetlerinin bozgunculuk olacağını haber veriyor. Eğer bu ayetin sadece “gelin bizim dine girin, ı-ıh girmeyiz” durumsalı için olduğunu iddia ediyorsanız ve gerçekten iyi niyetlilerdenseniz gelin Kuran’ı dikkatlice bir ya da bir kaç defa daha okuyun.

Yaşadığımız hayatta “biz ıslah edici/düzelticiyiz” denilen çok fazla durum var. Elbette “böyle diyen eşittir bozguncudur” gibi bir anlama ulaşılamaz. Ancak ayet bizi uyarıyor. Çünkü şeytanın vaatlerinden birisi de insanlara “önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından” (Araf 17) yaklaşması. Ben buradaki sağ’dan yaklaşma metaforunu “ıslah edicileriz” yaklaşımı ile bire bir örtüştürüyorum. Kötülük yapmanın en garanti yollarından birisi insanların iyiliğine bir şeyler yaptığına inandırmaktır. ( Kuran kendi tabiri ile “hatırlatıcı”dır. Kuran’da yazan pek çok uyarıyı insan akıl yürüterek de  bulabilir)

Bu yazıda sizlere yaşadığımız hayattan bir örnek vermek istiyorum:

Son zamanlarda medyada sıklıkla çıkan “çocuğunu köpekler parçaladı”, “sokak köpekleri adamı ölümcül yaraladı”, “sokak köpekleri kadını öldürdü” tarzı haberlere rastlıyorsunuzdur. Açıkçası medyada çıkan hiç bir haberi sorgulamadan, eleştirel düşünce ve deneyim süzgecinden geçirmeden itibara  almam.  Ancak bu haberlerin doğruluğunu hatta eksikliğini kısa bir araştırmayla tespit etmek mümkün. Pek çok delil sunabilirim. Sosyal medyada bu başıboş sokak köpeklerinden ne zaman birisinin canı yansa karşısına hemen bir “insansevmez”in dikildiği ve ağır hakaretlere maruz bıraktığına defalarca şahit oldum.

Öylesine konuşmuyor. “İnsanlardan nefret ediyorum” diye açık açık söyleyen çok fazla adı “hayvansever” olan kişi var. Böyle düşünmeyenler üzerine alınmasın. Bir çocuğu köpek parçalamış ancak bu kişi buna tepki gösterenlere tepki gösteriyor. “Isırılanı” suçlayanı bile gördüm. Kesinlikle insan için üzülmüyorlar, taraflarını çoktan seçmişler.

Meseleyi uzatmayacağım. Ancak “iyilik” adı altında yapılan bu “köpek besleme” yarışı sizce “ıslah edicileriz” deyip bozgunculuk çıkarmaya çalışan birilerinin planı olabilir mi?

Çünkü;

-Biz hiç birimiz köpek sevmez değiliz. Ancak “ölçü” bir Kuran bağlısının olmazsa olmazıdır. Ölçüyü kaçırırsanız bozulma kaçınılmazdır.

-Her köyde belirli sayıda köpek olur. Hiç bir köylü “biz iyi insanlarız haydi yollara yemek artıkları fırlatalım” demez. Bilir ki böyle yaparlarsa köyü fareler basar. Hiç bir köylü köpeklere eziyet de etmez. Köyde köpek popülasyonu hep aynıdır. İnsanlar mutludur, köpekler mutludur. Köyün “köpek” diye bir sorunu hiç olmamıştır.

-Yakın zaman kadar şehirlerde “köpek” diye bir sorun yoktu. Her mahallede belirli sayıda köpek vardı. Kimisi evine yakın olan çöpe yemek artığı vb. bırakırdı. Ancak bu tamamen doğal olarak ilerlerdi. Hiç kimse çıkıp “bir iyilik de sen yap, sokak hayvanları….” diye yaygaralar koparmazdı.

Yaşadığım semtte her sabah birisi çıkıp tüm semti dolaşıyor, önünde bir market arabası, bir keser, torbalarla çiğ etli kemikler,  semti gezip parklarda etli kemiği parçalayarak sağa sola atıyor. mavi tulum giyinmiş başka bir ekip her sabah gelip parklara etli kemikler fırlatıp gidiyor. Şu an bu yazıyı gece 01:33 ‘te yazıyorum. Kapının önü köpek dolu, hırlaşıyorlar. Dışarı çıksam muhtemelen saldıracaklar. Sebebi o “iyiliksever” kadın, mavi tulumlu adamlar.

Şimdi ben size daha ilginç bir şey anlatayım. Oturduğum bir önceki ev, yeni imara açılmış, büyük apartmanların henüz inşaatının bitmiş olduğu insanların yeni yeni taşındığı bir bölgeydi. Bölgenin yarısı daha toprak arazi, çalılık  çırpılık. Işıklandırma henüz tam gelmemiş toplu taşıma ile evim arasında karanlık bir yoldan yürümem gerekiyor. Bir zaman sonra her sabah bölgeye torba torba çiğ et bırakılmış olduğunu gözlemlemeye başladım. Her gün düzenli itinayla bu yapılıyor. Ortada tek bir kedi veya köpek yok. Ama ısrarla bırakılıyor. Arayabileceğim tüm mercileri aradım. “Yapabileceğimiz bir şey yok atanın kimliğini adresini bize getirin” dediler. Şimdi size 6 ay sonraki manzarayı anlatayım: Bölge köpek doldu. Gece karanlık yolda korku içinde yürümemek imkansız. Çünkü gündüz sevimli sevimli duran köpekler doğaları gereği gece çeteleşiyorlar. Alın size “ıslah ediciyim” diyen birileri yüzünden ortaya çıkan “köpek” sorunu. Bu olaydan sonra dikkat kesildim: Kendisine bu “çiğ et” atma işini iş edinmiş, tüm şehri gezerek köpek kolonileşmesi sağlayan guruplar var. O kadar parayı nereden buluyorlar da kilo kilo çiğ et alıyorlar bilemem. ya da işleri güçleri ne bu insanların, herkes işindeyken gücündeyken bunlar saha saha gezip etleme yapıyorlar bilemem. Ama sonuç ortada. Her gün yüzlerce ısırılma vakası. ( Yüzlerce derken abartmıyorum; belediyede ilgili birimde görevli arkadaşımın yanında yarım saat oturdum ve kendisine 3-4 tane ısırılma vakası telefonu geldi. Bana söylediği şu: Çaresiz kaldık, ne yapacağımızı bilmiyoruz, biz gidip köpekleri toplayıp öteki belediyenin sınırına koyuyoruz, onlar gidip öteki belediyenin sınırına”

Aç bir hayvanı doyurmak elbette merhametli bir davranıştır. Ancak bu merhameti kullanarak “örgütlü kötülük” yapmak isteyenler olabilir. Bunu test etmenin yolu “kötülüğe uğrayanlar”ın olup olmadığıdır. Köpekler zaman zaman insanları ısırır. Ancak bu iş günlük bir rutin halini aldıysa, ölen , parçalanan, ölümcül yaralanan insan sayısı had safhadaysa ortada en iyi tabirle “sistematik bir yanlış” var demektir.

Bu yazıda sizlere anlaşılması nispeten daha anlaşılır bir olgu üzerinden, yaşadığımız hayat ile Kuran’ın verdiği ölçülerin birebir ilişkili olduğunu göstermeye çalıştım. Elbette Kuran’da “falanca güncel konuda ne yapalım” gibi bir bölüm yok ve bu ve buna benzer yazılar “o hoo siz de haklı çıkmak için dini alet ediyorsunuz” eleştirisine muhatap olacak.  Bunu ayrıca tartışabiliriz. Güncel meselelerle Kuran ayetlerini bir anınca insanların bunu sevimsiz karşılayabileceğinin ve “bana başka bir Kur’an getir” diyebileceğinin farkındayım.

Çünkü “biz düzelticileriz” diyen bazıları kavramları tartışılmaz hale getiriyor. “Ne yani sen köpek düşmanı mısın” denilince akan sular duruyor. Sonuç: Gelişigüzel atılmış yemek atıklarından fareler basmış mahalleler, her gün ısırılan hatta parçalanıp ölen insanlar… Ama hep haklı olan “iyilikseverler”…

Ayetin gerçek anlamını ne zaman araştırmaya ve tartışmaya başlayacağız? Ha pardon Kuran “sevap kazanmak” için okunan bir din ve ayin Kitabı idi ne ilgisi var köpekle?

2:177 İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere güvenirler. Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolun oğullarına, istekte bulunanlara ve boynu bağlılara sevdiği maldan harcar, salatı ayakta tutar ve arınmayı gerçekleştirirler.  Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Sakınanlar  ancak onlardır!

Kuran çalışırlarına çalışma konusu:

1- Hak nedir?

2- Sorumluluk nedir?

3-Sorumluluktan bağımsız hak iddia edilebilir mi?

4-Sorumluluk taşımayanların hakları ne ölçüde olabilir?

5- Sorumluluktan bahsetmeyip sadece “hakkınız var gidin alın” diyenler ıslah edici midir?

5 thoughts on “Kuran’ı hayata karıştırmamak -2

  1. Aç bir hayvanı doyurmak merhamet falan değildir. Senin bodrumundaki fareyi, hamamböceğini doyurayım mı, izin verir misin? Barsağındaki solucanı neden doyurmuyorsun? Elma ağacına dadanan böceği neden doyurmuyorsun? Sofrana, çocuğuna dadanan sineği neden doyurmuyorsun? Kulağa “aşırı” gelmemek için orta yolu aramayı bırakalım. Gerçekle sahtenin orta yolu olmaz. Hayvan, bitki, bakteri, virüs, taş, toprak… Hepsi aynıdır.

    1. “Aşırı” bir yorum olmuş. Zaten bu tarz “aşırı” anlayışlar başka “aşırılıkları” doğurmuştur hep. Hayat her zaman matematiksel hesap alanı değildir. Evet, köyün sıcağında kavrulurken dili dışarda susuzluktan sarkmış bir köpeğe siz su vermeyebilirsiniz ama ben veririm. Bu belki size “aç hamamböceğine neden yem vermiyorsun” sorusunu sorma hakkı doğurabilir ancak hayat bu kadar en azından bizim çözebileceğimiz denklemlerle işlemez. Aç elma kurdunu neden beslemediğimiz ile elimizdeki bir parça havuçla atı besleme güdümüz çelişiyor olabilir ama bu böyledir. Bütün çocuklar hayvanlara yem atıp yemelerini izlemeyi sever.

      Doğanın bir işleyişi var. Bu işleyişi bozmadıktan sonra, organize kötülüğe sebep olmadıktan sonra kimse “sen fareye yem atmazken gittin kediye verdin” diyemez. Bu anlayış da bence hastalıklı ve kötülük doğurucudur.

      Sevimli gözükmek için, dur yazıma biraz sevimlilik katayım anlayışı ile o satırları yazmadım. Aşırılık her zaman kötülük doğurur.

      1. Köpek, kedi, hayvan, bitki, bakteri, virüs, taş, toprak, hepsi aynı şeydir. Hepsi de insanın doğrudan veya dolaylı işine yaradığı için korunmalıdır. Aslında bunu hepimiz her günkü davranışımızla onaylıyoruz. Ama söyleyince kimi anlamıyor.

        İşe yaramayan hayvanın sağ kalması iyilik değildir. İşe yaramayan hayvana acımak, parlak kırmızı zehirli yaban meyvelerini yemek istemek gibi insanı yanıltan ve düşüren bir güdüdür. Köpek insanla birlikte evrilmiştir. Yani insan varsa köpek vardır. Tıpkı tavuk, inek, koyun, keçi gibi. Hayvanseverler bu hayvanların doğada sağ kalabileceklerini ileri sürerler, bu apaçık yalandır. Bunlar insanın korumasında var olmuş türlerdir. Bunlara acımak da insanın kalıtımına ve/veya kültürüne işlenmiş bir mirastır.

        İnsanın yüreğinin söylediği ile sağkalım denklemleri farklı evrenlerde yer almaz. Veya şöyle diyebiliriz; insanın yüreğinin sesiyle fizik yasaları birbirinden habersiz veya bağımsız şeyler değildir. Şöyle de diyebiliriz; insanın aklıyla yüreği bağımsız işleyen süreçler değildir. Köpeğe acımak yüreğinden gelen ses, köpeğin yararı da akılla algılayabildiğin başka başka şeyler değildir. İkisi de aynı gerçeğin doğurduğu sonuçlardır. Köpeğe acıyan insanlar köpekten yararlanabildiler ve böylece daha güçlü, daha zinde oldular. Doğal seçilim o insanları kayırdı. Tersi de söylenebilir. Köpekten yararlanan insanlar köpeğe acımayı öğrendiler.

        Etin kokusu iştah kabartıcıdır çünkü besleyiciliği yüksektir. Etin kokusunu çekici bulmayan insanlar zayıf kaldılar ve gen havuzundan silindiler. Etin yararıyla (akıl) çekici kokusu (yürek) birbirinden ayrı evrenlerde var olan kopuk gerçekler değildir. Aynı şekilde karşı cinsi çekici bulan insanlar soylarını sürdürebildiler. Çekici bulmayanların soyu tükendi. Cinsel istek (yürek) ve aile yasaları (akıl) birbirinden bağımsız gelişmiş şeyler değildir. Çocukların sevimliliği ile çocuk yetiştirmenin yaşamsallığı birbirinden bağımsız, kopuk gerçekler değildir. Biri, ötekinin nedenidir. Biri, ancak ötekiyle birlikte var olabilir. Biri olmadı mı öteki de olmaz. Çocukları sevimli bulmayan insanlar soylarını sürdüremediler ve yok oldular.

        Bunların arasındaki bu ilgiyi anlamayan, düşünmeyen insanlar nasıl bugün aileyi yok ediyorlar, saçma sapan beslenme alışkanlıkları ediniyorlar ve kendilerini yok ediyorlarsa, köpeklere acıma olgusuyla köpeklerin hizmetkarlığı olgusunu birbirinden ayırıp koparanlar kendilerini yok etmek üzere emin adımlarla ilerliyorlar. Cinsel çekiciliği kabul edip de aileyi inkar edenler kendi soylarını yok ediyorlar. Aileyi kabul edip karşı cinsi inkar edenler yine aynı şekilde. Çocuğu sevimli bulup da çocuğun yararını inkar edenler nüfus patlamasına neden olarak yine sağkalım yönünden zayıflıyorlar. Eti çekici bulup yararını inkar edenler türlü hastalıklar geliştiriyorlar. Köpek “sevgisi” de aynı şekilde, köpeğin sevimliliğini tutup yararından ayırıyor. Yararını inkar ediyor. Veba ya da kuduz ya da binlerce tür köpek parazitinden birinin salgınının çıkması an meselesidir, bekleyin. Bunların yaptıkları suyun kaldırma kuvveti olmasın ama gemi yine yüzsün demekten farksızdır. Doğa, kendisine kafa tutanları yok eder.

        Daha açık nasıl anlatabilirim bilmiyorum. İşe yaramayan köpeğe acıyanlar ne yaptıklarını bilmeyen aymazlardır. Duygusallık duyguları yoğun yaşamaya denmez. Duyguları düşüncelerden ayırt edememeye denir. Duygusal insanlar “ben neden böyle hissediyorum” diye sormazlar ve bu onları yanıltır. Çok bunaldığınızda terapiye koşarsınız. Terapistin ilk yaptığı şey neden öyle hissettiğinizi anlamaya çalışmaktır. Kendi başınıza becerememişsinizdir, bir başkası yardım eder. Doktor da aynısını yapar. Eti çok seviyor çok yiyorsunuzdur, veya seviyor ama yemiyorsunuzdur, hasta olunca doktor “etin şöyle şöyle etkileri var, uygun miktarda yemelisin” der. Yani senin unuttuğun gerçeği sana hatırlatır. Terapist veya doktor bunu yaptığı için ne kadar duygusuz, acımasız, sevgisiz veya AŞIRI ise ben de o kadarım.

        1. Sanırım yazdıklarınıza “katılmıyor” olduğumu veya olabilme ihtimalini düşünerek yazdınız. Tartışmalarda konuları pas geçip “Allah bir” demek hangi safsata türüne giriyor acaba? Bir tartışma esnasında size yöneltilen eleştiriyi irdelemeden “reddedilmez doğrular ileri sürmek” safsatası diyeyim ben bunun adına

          Ben diyorum ki istediğiniz matematik denklemi kurun, mesela elinizin üzerinde bulunan ve amacı hizmet etmek olan bakterilerden her gün kaç tanesini yıkayarak öldürmeniz gerektiğini günlük çetele tutarak hesaplayın, ben de sizde o zaman tam olarak katılayım. Bunu yapmıyorsanız; benim yazımın ana fikrini es geçip “gerçekle sahteye orta yol bulmaya çalıştığım” suçlamanız evet; aşırı kaçacaktır.

          Ben çözüm öneriyorum, sizin çözümünüz belki de “toplayalım insana yararı var yok” diye analiz yapalım geri kalan tüm canlıyı bir köşede yakalım” olabilir. Sizin kurduğunuz matematiksel denkleme uydu diye haydi bunu yapalım. İşe ellerinizdeki yararlı-zararlı bakteri analizinden başlayalım; madem papağan da bir bakteri de. Evet, günden kaç dakika hangi madde ile ellerimizi ne kadar yıkayalım ki elimizin üzerinde tam olarak ihtiyacımız olan bakteri miktarı kalsın?

          Yazımı tekrar özetleyecek olursam:

          Sahte merhamet çeteleri, iyilik tüccarları olmazsa zaten toplumun kedi, köpek vs. bir problemi olmayacak. 1910’da yaşanan “hayırsız ada” vakası yaşanana kadar İstanbul’da o kadar köpek popülasyonu nasıl oluşmuş kimse bunu sorgulamıyor. ( Yüzeysel araştırdım işin altından Fransız parmağı çıktı biraz daha araştırsam işin nereye uzanacağını biliyorum ) Hiç bir zaman hiç bir köyde neden kedi köpek popülasyonu diye bir sorun olmamış bunu da kimse sorgulamıyor.

          İnsanlara hak nedir, sorumluluk nedir, ölçü nedir gibi kavramları tekrar hatırlatalım.

    2. Köpeği doyurmak başka bir şey fareyi doyurmak başka.Aç köpeği doyurmak başka kapı kapı dolaşıp aç köpek bulup doyurmak bambaşka.Köpeğin işe yaradığı yerler var.Korumak gibi.Köy evlerinde kedi beslerler,fare yakalasın diye.
      Şöyle sormam saçma olmaz mı?inek yiyorsun.fare de yer misin?hamam böceğinin tadına bakmak ister misin?
      Kulağa “aşırı” gelmemek için orta yolu aramamış.Aksine aşırıya kaçanların olduğunu belirtmiş.Köpeklere karşı merhametli olmayı övmemiş ki Derdimiz insanları doğru yola çağırmaksa .İnsana hitap ettiğimizi unutmamalı.kırıp dökmemeli.İnsanca yaklaşmalı. Hiç duygusu olmayan robotlar gibi değil.

Selim için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


*